Buralarda bir yerlerde olduğuna eminim,
Biraz hüzün, biraz neşe ve bir tutam hayal kırıklığıyla beraber;
Ama tadı farklı sanki,
Eskisi gibi değil.
Erken yaş ebeveyn deneyimleri, gelecekteki ilişkilerimizin yapılanmasında belirleyici rol oynar. Bunda ebeveynin varlığı, yokluğu ya da varken ki yokluğu gibi kavramlar etkilidir. Erken dönem güvenli ilişki temelleri inşa edememiş bireyler, yetişkin yaşamlarında bunun bedelini; terk edilme endişeleri, kaybetme korkusu, güven duyamama, yeterli gelememe veya yeterli gelmeme duygularının eşlik ettiği karmaşıklığın içinde boğuşurken ödüyorlar.
Geçmişin eksikliğinin ve yaşanmamışlığının telafisini; farklı suretlerde, birbirine içerikte benzer ancak şekilce farklı, kurgusal senaryolarda gidermeye çabalıyorlar. Ancak sonuç kaçınılmaz olarak hayal kırıklığı ve hüsran oluyor. Birey, bu döngüsel girdabın farkına varana kadar da bu sarmalın içinde dolanıp duruyor.
Sevilen “Öteki” nin, yokluğunun buna neden olacağı kolaylıkla anlaşılacaktır ancak, varlığı ile “Ben” i tümüyle işgal etmiş “Öteki” de, farklı sonuçlar doğurmayacaktır.
Sonuçta, zıt kutuplar eş sonuçlar doğurur.
Ötekinin varlığı, “Ben” de öyle yer kaplıyordur ki, O’nun kaybı “Ben” in kaybı ile adeta eş tutulur. Öte yandan; “Öteki” nin yokluğu “Ben” için öyle derin bir boşluktur ki “Ben” aynalanacak, özdeşim kurup içselleştirecek ve sonrasında ayrılıp bireyselliğini kuracak safhaları sırasıyla yaşayamadığı için, hep derin bir boşluk yaşayacak ve o/nu doldurmak için bir arayış içinde olacak, oradan oraya savrulacaktır.
Her iki durumda da bir bırakamama, vazgeçememe hali hakimken buna altta yatan “kayıp” teması eşlik eder.
Ta ki… O’nu kaybettiği yerde bulamayacağını, sadece şimdi ve burada var olduğunu, O’nun da ait olduğu yere ve zamana dönmesi gerektiğini, geçmişi tekrar ederek telafi etmeye uğraşmanın beyhude bir çaba olduğunu, bu uğraşın “Ben”i şimdi ve burada da var’olmaktan alıkoyduğunu ve asıl kaybın bu olduğunu; diğer yandan, dış dünyaya bu eski pencereden baktıkça; kişileri, olayları, durumları olduğu gibi değil de olmasını arzuladığı gibi görmek demek olduğunu ve bunun yüklediği yıpratıcılığı, tükenmişliği fark etmenin ve olmuş olanı olduğu gibi kabul etmenin paha biçilemez hafifliğini…
İşte o zaman, bireyin dünyasındaki herkes gerçeğe daha yakın, olduğu haliyle, berrak ve katıksız var’olacaktır. “Ben” ise kendi evreninde, geçmişin pençesinde bir tutsak olarak değil, özgür biri olarak konumlanacaktır.
Saygılarımla.
Klinik Psikolog Batuhan Bilen