Özne (ben) varlığını sürdürebilmek için kendini iç ve dış tehditlere karşı savunmak zorundadır. Aksi halde parçalanır ve dağılır. Bunu, hasta olduğumuz zaman bağışıklık sisteminin verdiği yanıta benzetebiliriz. Bedenimiz, hayatta kalabilmek için otomatik (kontrolümüz dışında) olarak savunmaya geçer ve ateşimiz yükselir, akyuvarların salınım düzeyi artar vb. karmaşık bir takım düzeneklerle birlikte vücudumuza giren yabancı cisimlere karşı mücadele eder.
Ruhsal dünyamızda ki savunma düzenekleri de bundan farksızlardır. Onlar da biz farkında olmadan (bilinçdışı olarak) özneyi “hasta” olmamak için korur. Ancak organik rahatsızlıklarda olduğu gibi, burada da savunmanın şiddeti ve düzeyi “sağlıklı” olma/kalma açısından gayet önemlidir. Şimdi, ne demektir bu? İzninizle açıklayayım.
Hastalandığımızda ateş koruyucudur ancak belli bir şiddet ve seviyeye kadar… Durmaz ise sağlığımızı tehdit eder. Ruhsal savunma düzeneklerimiz de böyledir. Benliğin varlığını sürdürebilmesi için kaçınılmazdırlar ancak bunların da selim ve habis yönleri vardır. Şimdi, gelin dilerseniz kişilerarası ilişkilerimizde, biz farkında olmadan bu sistem nasıl işliyor ona bakalım.
Örneğin; yansıtma bir savunma mekanizması olarak empatinin temellerini oluşturabileceği gibi, habis yönüyle öznenin içinde ki kötüyü ötekine atfettiği bir düzenek olarak da kullanılabilir. Bir arkadaşınızın moralinin bozuk olduğunu düşünüp onu neşelendirmek isteyebilirsiniz. Ya da aslında kendi keyfiniz yokken bunu o’na atfedebilir ve bana ters davranıyor diye de düşünebilirsiniz. Her iki yönüyle de bireyin içindekini, diğerine yansıtması olacaktır.
Yapıp-bozma (un-doing) ise özellikle çiftler arasında sık kullanılan bir savunma mekanizmasıdır. Örneğin; erkek eşini aldatır ve baş edemediği bu duyguyla (utanç, suçluluk) yüzleşemez ve sanki hiç bir şey olmamış gibi eşine hediyeler alır. Bu aslında çocuklukta öğrenilenin biçim değiştirmiş ve habis halidir. Çocuk işlediği kabahatin ardından özür dileyerek bunun affedilebileceğini öğrenir. Bir nevi yapılmış olan (eylem) ortadan kalkar, iptal edilir.
Yer değiştirme de (displacement) ise, içsel olan muhatabına değil daha az tehditkar olana yönlendirilir. Örnek olarak; patronuna kızmış bir adamın evde eşine bağırması, kadının da gidip çocuğunu azarlaması ardından da çocuğun evcil hayvana kızması gibi, bir zincirleme reaksiyon verilebilir. Burada açıkça anlaşılabileceği gibi özne için baş edilemez olan, daha az tehdit oluşturan biri üzerinden sağaltılmaya çalışılır. Ancak ilkel bir formdur. Olgun biçiminde ise saldırgan enerji verimli hale getirilip üretkenlik için kullanılabilir. Örneğin; resim, müzik, spor vb.
Karşıt tepki oluşturma (reaction formation) da ise, içsel olan dışarı, tersine çevrilerek çıkar. Örneğin; başarılı bir arkadaşınıza haset etmek yerine ona gıpta edip, hayran olmak. Ayrılınan sevgilinin ardından nefret duymak. (evet, aşk ve nefret kardeştir.) Görüldüğü üzere olumlu-olumsuza, olumsuz da olumluya dönüştürülerek, içsel tehdit oluşturan uyaranlar dengelenmeye çalışılmıştır.
Toparlayacak olursam, savunma mekanizmaları bilinçdışı yani, biz farkında olmadan meydana gelen, ego’nun karşılaştığı iç ve dış tehditlere karşı varlığını sürdürebilmesi için aldığı bir takım önlemlerdir. Bizi ruhsal hastalıklara karşı koruyabileceği gibi onların sebebi de olabilirler.
Ancak, kendi savunma düzeneklerimizi tanıyarak, kendimizle ve diğerleri ile olan ilişkilerimizde, bunları daha selim ve olgun işlevleriyle kullanabiliriz. Bu da beraberinde kendimizle ve diğerleri ile daha “sağlıklı” ve olgun ilişkiler inşa etmemize katkıda bulunacaktır, diye düşünüyorum.
Saygılarımla.
Uzm. Klinik Psikolog Batuhan Bilen