Titiz, düzenli, tutumlu, dakik, çalışkan, kurallara uyan kişiler tanımışızdır. Bu kişilik özellikleri belirli ölçülerde herkeste mevcuttur. Obsesif kompülsif karakterlerin bu bağlamda daha yoğun ve değişime dirençli olduğunu söyleyebiliriz. En önemlisi; sahip oldukları bu kişilik özellikleri egoya uyumludur (ego-syntonic) yani, bunu yabancılamaz ve bundan dolayı rahatsızlık duymazlar. Ta ki işler yönetilemez hale gelene kadar…
Obsesif kompülsif karakter yapılanmasında temel mesele tutma ve bırakma ekseninde şekillenir.
Bu bağlamda; para, zaman, kir gibi anal meselelerle uğraş yoğundur. Düzen, temizlik gibi konularda hassastırlar. Ahlaki olarak sert, katı ve eleştirel bir tutuma sahiptirler. Kurallara uymak konusunda da aşırı titizdirler. Günlük meselelerde; karar vermede güçlük, şüphe, emin olamama gibi çatışmaları yoğun olarak yaşarlar.
Bilişsel uğraşları ve ilgileri fazladır. Genelde, akademik ve entellektüel alanlarda başarılıdırlar. Öte yandan, duyguların ifade edilmesi ve tanınması gibi konularda güçlük yaşarlar. Duygular ve duyguların ifade edilmesi zayıflık, güçsüzlük, karmaşa gibi hoş olmayan deneyimlerle eş değer tutulur. Bu yüzden obsesif bireylerin kullandığı hakim savunma mekanizması yalıtmadır. Duygular, düşünceler aracılığıyla bastırılıp ayrıştırılır. Bu sayede, olaya karşı hissedilen duygular bağlamından kopartılır. Bu yüzden bu kişilik yapılanmalarında duygusal ton genelde sönüktür. Yakın bağ kurmak ve derin ilişkiler geliştirmek konusunda güçlük yaşarlar. İlişkilerde mekanik ve savunmacı geri çekilen bir tarz hakimdir. Duygular sakınılması gereken bir alan olarak yaşantılandığı için bu tarz girişimler kaygı verici olabilir.
Gelişimsel olarak aile dinamiklerini incelendiğinde;
temel duygulanımsal çatışmanın, çocuklukta, ebeveynleri tarafından katı ve yoğun kontrol edilmeye karşı duyduğu hınç ve cezalandırılmaya karşı duyduğu korku arasında olduğu söylenebilir. Yanlış, hatalı, aykırı bir şey yapacak olmak utanç ve suçluluk duygularını tetikler. Bu yüzden, kendini sürekli denetler ve yanlış bir şey yapmamak adına kontrol eder. Bu sayede temiz, kontrolü elinde tutan biri olduğunu varsayar. Öz saygısını bu şekilde sürdürür.
Öte yandan, ilginçtir ki yapılan araştırmalara göre, obsesif kompülsif karakter yapılanması gösteren bireylerin çoğunlukla bakım veren tarafından ihmal edildiği, görmezden gelindiği, belirli sınırlardan ve bir ebeveyn figüründen yoksun büyüdükleri gerçeğidir. Bu yüzden bu bireyler kendilerine korunaklı ve kontrolü ellerinde tutabilecekleri şekilde gelişebilecekleri bir alan tahsis etme çabasında olabilirler. Bunu yaparken sosyal normları, kuralları ve figürleri model alıp içselleştiriyor olabilirler.
Obsesyonlar (istenmeyen düşünceler) ve/ya kompülsiyonlar (istenmeyen eylemler) bunu sürdürebilmeleri ve düzenleyebilmeleri için kullandığı araçlardır. Obsesyonlar ya da kompülsiyonlar ayrı ayrı da görülebilecekken ikisi birlikte işleyebilir.
Obsesif kişilikler, bilişsel ve zihinsel uğraşlarla aşırı meşguldürler. Çoğu zaman zihinlerini adeta susturamadıklarından şikayet ederler. Obsesyonlar (takıntılar) bazen öyle boyutlara varabilir ki neredeyse hezeyanlarla karıştırılacak seviyelere ulaşır. Düşüncenin içeriğiniyse şu şekilde birbirinden ayırabiliriz. Birey, düşüncesinin doğru olmadığı konusunda bir iç görüye sahipse buna saplantı, hiç iç görü yoksa sanrı (hezeyan), bunlar arasında bir yere sahipse aşırı değer verilmiş düşünce olarak açıklayabiliriz.
Obsesif karakter yapılanması gösteren bireyler mükemmeli aradıkları için karar vermekte güçlük çekerler. Bu yüzden, doğru kararı verene kadar erteleme ve oyalanmaları sık görülür. İroniktir ki karar verene kadar geçen süre, çoğu zaman o kadar uzar ki sonunda tüm bunlar dışında bir karar vermek zorunda kalırlar.
Kompülsif kişilikler ise daha çok yapmaya yönelik bir itilmişlik içindedirler. Yapıp-bozma savunma mekanizmasını sık kullanırlar. Bilinçdışı olarak kabahat ve suçluluklarının sihirli bir şekilde, bir takım kompülsif davranışlar aracılığıyla geri alabileceklerine inanırlar. Örneğin; eşini aldatan birinin hediyeler alarak bunu olmamış sayması ya da birinin canını yakan birinin hemen özür dileyerek her şeyin yoluna gireceğini sanması, kötülüklerden korunmak için tahtaya vurmak, müsabakalardan önce totem yapmak, sıkça el yıkamak, kumar oynamak, aşırı yemek yemek, cinselleştirme vs. bunlara örnek sayılabilir. Gelişimsel olarak mantıksal düşünce öncesi döneme denk düşen işleyişin devam ettirildiği söylenebilir. Bu dönemde, düşünce ile eylem birbirinden henüz ayrışmamıştır. Dünyanın merkezi kendisidir. Eylem ve düşüncelerinin her şey üzerinde mutlak bir gücü ve kontrolü olduğunu varsayar.
Bir anlamda doğru şeyi yaparsa, kontrol edilemez olanı kontrol edebileceklerini var sanar.
Belki de bu yüzdendir ki, verdikleri kararların ya hep ya hiç değeri taşıdıklarını düşünüp, bunun yarattığı ikilem ve çatışmayı yoğun bir şekilde yaşarlar.
Özetle, kompülsif kişi, davranışlarının kendi için yararsız ve faydasız olduğunu bilmesine karşın bunu yapmaktan kendini alıkoyamaz. Bu bağlamda kompülsif davranış, eyleme vurmaktan ayrılır.
Obsesif kompülsif kişiliklerde sıklıkla kullanılan bir diğer savunma stili de yer değiştirmedir. Öfke gibi duygular bu karakterlerde özellikle makul bir sebep görüldüğü takdirde kolayca ifade edilir. Ancak bu genellikle ”uygun” yani yüzleşilmesi daha az gerilim veren bir hedefe yönlendirilir. Örneğin, babasına kızan bir kişi bunu arkadaşından, iş yerinde patronuna sinirlenen biri bunu eşinden çıkartabilir.
Karşıt tepki oluşturma da sıklıkla kullanılır. Kabul edilemeyen duygular zıttına çevrilerek kontrol altına alınmaya çalışılır. Savurganlık, dağınıklık, vurdumduymazlık, tembellik, sorumsuz olmak gibi arzularına ve belki bunun yarattığı çifte değerliliğe katlanamadıkları için bu davranışların karşıtlarını sıkıca sahiplenirler. Ancak her ne kadar çaba harcanırsa harcansın bu kişiliklerin, kaçınmaya çabaladıkları tarafa saplanmış oldukları görülecektir. Bu karakter yapılanmasına sahip kişilerin aynı zamanda dağınık, müsrif, özensiz, sorumsuz, tembel, pis vb. tarafları olduğu da gözden kaçmayacaktır.
Erdemli, ahlaklı, dürüst biri olma konusunda bu denli çaba harcayan biri şaşılacak biçimde, kendi bencilce arzu ve istekleri ile mücadele ediyor olabilir mi?
Hepimiz belirli ölçülerde obsesif ve kompülsif eğilimlere sahibizdir. Bunları sergilemek bizi bu karakter yapılanmasına sahip kılmaz. Karakter yapılanmalarından söz ederken bu özelliklerin şiddeti, sıklığı, yoğunluğu gibi kalıplaşmış ve kolay kolay değişmez bir takım dinamiklerden söz ediyoruz. Yoksa, zaman zaman ve duruma göre obsesif ve/ya kompülsif olmak işlevseldir.
Burada söz edilen daha çok kendini durduramama ve içine itilmişlikle ilgilidir. Süreç ironik bir biçimde ‘’kontrol edilemez’’ hale geldiğinde, işte o zaman doğru yönetilemeyen, esneklikten yoksun bir durumun içinde olunduğu söylenebilir. Bu da kişinin hayatının bir çok alanına olumsuz olarak nüfuz edip, onun hayattan aldığı keyfi ve doyumu düşürür.
Uzm Klinik Psikolog Batuhan Bilen