Gölge; saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık anlamına geliyor. Diğer yandan, ne olduğu anlaşılamayan karaltı, silüet, yetkisi olmadığı hâlde etkili olan, birinin yanından hiç ayrılmayan kimse, koruma, kayırma himaye anlamları taşımaktadır. [1]

Bu bağlamda bile düşünüldüğünde, geçmişin gölgesinin ruhsallığımız ve seçimlerimiz üzerindeki izlerini tahmin etmek güç değil. İçimizde bir yerde karanlıkta kalmış ışık… Ve o ışığa yetkisi olmadığı halde gardiyanlık yapan, kim olduğu anlaşılmayan, karaltı.

Peki, kim bu içimizdeki karaltı ve bu yetkiyi nereden veya kimden alıyor?  Gelin, bu soyut ve muğlak sorunun peşinden gidelim.

İçinde yoğrulduğumuz çevreye bağlı olarak, bir sürü “olumsuz” dış müdahaleye, özellikle kendimizi savunma becerilerimiz yeteri kadar gelişmemişken, oldukça açığızdır. Hoşnut olunmayan bu duyguların bir kısmı “benliğe” mal edilirken, bir kısmı “bana ait değil” diyerek dışarıya atfedilir. Ancak her iki türlüsünün de izi benliğin üzerine düşer. Temsil edilememiş her duygu parçacığı bir gün su yüzüne çıkmak için kabuğuna çekilir ve zaman kollar.

Ancak aynı üzüntüyü, hayal kırıklığını, yalnızlığı, çaresizliği, acıyı,  yaşamamak için kişi, kendi ‘gölge gardiyan’larını yaratır. Her temas etmek istemediği duygunun odasına bir kilit vurur. Ve bu şekilde, kendini koruyacağı yanılsamasını yaşar. Bir süre sonra da bütün bu olup biteni unutur

Zaman geçer… Ancak su uyur düşman uyumaz. Bir mekan, olay, zaman veya kişi adını koyamadığı bir şeylerin fitilini adeta ateşler. Sistem karışır. Görünmeyen, nereden geldiği bilinmeyen zaman ötesi bu “şey” kişiyi tedirgin eder. Kabahati alışageldiği gibi ya ötekinde ya da kendinde arar. İki yolunda asıl meseleye ışık tutmadığının farkına vardığında ise sırça köşkün temelleri çatırdamaya başlar.

Çarenin, zamanında karşılan/a/mamış isteklerin doğurduğu acıyı bugüne taşımak ve kabahatli aramakta değil; her yönüyle kendi olabilmek ve kendini kabul edebilmekte olduğunu görebilen birey, başlar anahtarları nereye koyduğunu arayıp, bulmaya.

Affettiği kendidir aslında. Bulduğu da…

Masalsı yolculuğumuz burada sona ererken, herkesin kendi gölgelerini fark etmesi ve özgür bırakması temennisiyle…

Uzm. Klinik Psikolog Batuhan Bilen

Loading

Call Now Button