Bakmak, Görülmek, Bakış

Görülmek “Ben buradayım ve varım” ı aynalayan bir edim.  Bu yönüyle bakıldığında, başka bir özne tarafından bakılmak ve görülmek psikolojik bir ihtiyaç. Fakat, bu ihtiyacın aşırılıklar barındırdığı durumlar da vardır. Özellikle, bazı kişilik eğilimlerine sahip bireylerin görülmeye dair ihtiyacının daha yoğun olduğunu ve bu yatkınlığın onları, ilişkilerinde daha edilgen ya da bağımlı kılan bir pozisyona soktuğu söylenebilir. Öte yandan, bir başkası için de, ötekinin bakışını üzerinde hissetmek, tehditkar ve sarsıcı etkileri olan bir manaya gelebilir.

Her nasıl olursa olsun, bakışın içe işleyen bir yanı vardır. Öteki tarafından görülmek, kişiyi kendi içine de bakmaya davet eder. Acaba, bende ne/yi gördü?

Bu soru, ötekinin nazarında çıkarımlar yaptırır. Bu nedenledir ki baskın gelen kanı içsel algımızın şekillendirdiği yönde olacaktır. Özünde, bakışın taşıdığı anlamı şekillendiren, O’nun aracılığıyla, Ben’in Ben’de ve Ben’in O’nda ne gördüğünü sandığı üzerine olacaktır. Çünkü ötekinin niyetinden hiç bir zaman tam olarak emin olamayız. Bu ise daha büyük bir muğlaklık yaratır. Bununla baş edebilmek için de boşluk, o güne değin elde edilmiş birikimlerce doldurulur. Bakışlar duyumsama aracılığıyla (dış gerçeklik), iç ruhsal gerçekliğimize temas edip burada işlenir ve sonrasında sevgi dolu, tutkulu, şehvetli, mutlu, kışkırtıcı, tehditkar, öfkeli, üzgün, saldırgan gibi anlamlara bürünür.

Bu bağlamda bakış, çıktığı yerden vardığı noktaya kadar bükülür ve taşıdığı anlam üstüne değen tarafından yorumlanır. Bir diğer değişle, içerideki yansıtılır.

Bir başkası tarafından görülmenin iletebileceği muhtemel narsisistik, besleyici tarafların; beğenilme, ilgi görme, onaylanma, takdir edilme, fark edilme, tanınma gibi çeşitli anlamlar barındırdığı söylenebilir. Bu, hepimizin öz saygısını, yeterlilik ve kendilik algısını özetle, psikolojik iyi oluşuşunu onaran, doyuran ihtiyaçlardır. Ancak, bunlara bağımlı yaşamak öz denetimden yoksun, edilgin bir kimliğe sahip olmak demektir. Görülmek ve tüm bu hislerce sürekli doyurulmayı beklemek bir süre sonra kişiye ait olmadığı bir hayatın içinde sürükleniyormuş hissi verebilir.

Doyurulmamış isteklerin ve arzuların telafisini sağlamaya çalışmak…

Şimdi ve burada olan bedeninin sürekli görülme arzusu, geçmişe hapsolmuş bitmemiş meselelerin kurtarılmasına bilinçsizce hizmet ettiği müddetçe, bu döngü kırılmayacaktır.

Ta ki seçimlerinde ki seçimsizliği idrak edene kadar…

Resmin diğer yüzündeyse görülmenin taşıdığı yıkıcı, kötülük ve zarar verici olan persekütif boyut yer alır. Burada kuşku ve belirsizlikle baş edilemez ve özne dağılma ve parçalanma tehlikesi ile baş başa kalmış hissedebilir. Dünyayı tehlikeli, zarar veren ve korkutucu bir pencereden görmeye eğilimli karakter yapısında olan bireylerin muhtemel çıkarımları da bu yönde olacaktır. İlişkilerin bağıysa kaygı ve korku tonunun baskınlığında kurulacaktır.

Kimse kendinde olmayanı göremez!

Hepimiz, içinde her eğilimi az ya da çok barındırır. Tüm bunların ne ölçüde yaşantımıza dahil edileceğiyse bir çok etkene bağlı olarak, zaman içinde şekillenir. Bazılarımız kendinde olana başkalarının sürekli şahitlik ve eşlik etmesine, bazılarımız ise kendini ötekilerden soyutlayarak bunları saklamaya ve gizlemeye yatkınlık gösterir. Niyeti ne olursa olsun birey, seçimlerinde esnek, işlevsel, şimdi ve burada ve huzurluysa görülmek ve gizlenmek ona ait bir seçim olmaya daha yakındır.

Saygılarımla.

Uzm. Klinik Psikolog Batuhan Bilen

Loading

Call Now Button